Faruk Bildirici: İspanyol gazetecinin de başı dikti

Soruyu bile doğru yazmamış, “Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında” diye geçiştirmişlerdi. Aslında Demirtaş ve Kavala üzerinden “Türkiye’deki hukuk” sorgulanıyordu:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İspanya’daki basın toplantısında "Bir basın mensubunun kalkıp da teröristleri böyle savunmuş olması bizi ciddi manada üzmektedir. Başını sallama, başını sallama. Bak ben dimdik çalışmama devam ediyorum" diye çıkışmasını iktidar medyası -her zamanki gibi-övgüyle karşıladı:
"Küstah gazeteciye Erdoğan’dan ayar" (Türkiye), "Terör sevici gazeteciye ayar" (Yeni Akit) "Erdoğan’dan İspanyol gazeteciye tokat gibi cevap (24 TV), "Başkan Erdoğan'dan İspanyol gazetecinin provokatif sorusuna tokat gibi cevap: Bana başını sallama" (Sabah)
Soruyu bile doğru yazmamış, "Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında" diye geçiştirmişlerdi. Aslında Demirtaş ve Kavala üzerinden "Türkiye’deki hukuk" sorgulanıyordu:
"İspanyol şirketler, AİHM’in HDP eski lideri Selahattin Demirtaş ve hayırsever Osman Kavala'nın serbest bırakılması yönündeki kararlarına uymayı reddeden Türkiye'nin hukuk güvenliğine nasıl güvenebilir?"
Üstelik de oradaki İspanyol gazetecilerin ortak sorusuydu; onlar adına El Pais muhabiri Carlos E. Cue seslendirmişti. Erdoğan o kızgınlıkla oradaki tüm İspanyol gazetecileri "terörist" olarak adlandırmış oluyordu.
Nitekim El Pais, haberi "Erdoğan, İspanyol basınını Strasbourg Mahkemesi'nin kararlarına uyulmadığını sorduğu için ‘teröristleri savunmakla’ suçladı" başlığıyla yayımladı. AİHM kararlarının uygulanmaması hakkında bilgilerle Türkiye’deki hukuk sisteminin "güvenilmez olduğu" vurgulanıyor; Erdoğan’a gazetecilik üzerinden yanıt verilmiş oluyordu.
İspanyol gazeteciler soru sorarak ve haberlerinde bu bilgileri vererek görevlerini yerine getirdiler; Erdoğan’ın tavrını ise ciddiye bile almadılar. Yanlış olan Türkiye’deki iktidar medyasının tutumu. Bir gazetecinin siyasetçiye soru sorması suç olarak gösterilemeyeceği gibi, gazeteci hangi soruyu sorarsa sorsun; bu, siyasetçiye onu azarlama hakkını vermez.
*
Yerlikaya’nın bipolar gafı
Medyamız, bipolar hastalarını saldırgan tipler olarak göstermek, onlara karşı toplumda olumsuz duygular beslenmesini teşvik etmek konusunda neredeyse ağız birliği etmiş durumda.
"Bipolar adam dehşet saçtı", "Tartıştığı kişiyi ‘Sen kafirsin’ diyerek öldüren zanlının bipolar rahatsızlığı ortaya çıktı", "Bipolar hastası adam eşini öldürüp intihar etti", "Yaşlı adamı kalbinden bıçaklayan sanık hakkında şizofren ve bipolar iddiası" haberleri yağıyor medyada…
Posta da geçen hafta İstanbul’da Aslıhan Zengin adlı genci sokakta bıçaklayan kasklı saldırgan Murat H’nin yakalanmasını "Bipolar çıktı" manşetiyle duyurmuştu. Artı Gerçek, Habertürk, Milliyet, Karar, Korkusuz, Takvim, T24, 10Haber ve Yeni Asır’daki "Aile boyu vahşet" haberlerinde de eşini öldürüp intihar eden adamın "bipolar bozukluğu" olduğu yazıldı.
Son olarak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, aracıyla köprü trafiğini durdurarak eylem yapan gencin "bipolar" olduğu açıklaması, -daha doğrusu gafı- "Bipolar hastası ortalığı karıştırdı" haberlerine yol açtı. CNN Türk’teki "Ateş Çemberi"ne katılan gazeteciler de psikiyatrist kesilip, bu rahatsızlıkla ilgili ürkütücü yorumlar yaptılar. Halbuki eylemci genç, SMA hastalarına devletin yardım etmemesine tepki gösteriyordu; meselenin onun rahatsızlığıyla ilgisi yoktu.
Kaldı ki, "Bipolar bozukluk", tedavisi mümkün olan psikiyatrik bir rahatsızlık. Bipolar hastalarını, şiddet ile ilişkilendirmek, başkalarına zarar veren kişiler gibi göstermek de haksızlık.
Bipolar hastalarını damgalamak ve şiddet eğilimli kişiler olarak göstermek yerine toplumu bipolar hakkında bilgilendirmeli, bipolar olanları da tedaviye yönlendirmeliyiz. Gerekli hallerde "bipolar" yazmak yerine "psikolojik rahatsızlık" demekle yetinilebilir.
Bipolar hastalarını damgalayarak yeni bir düşman yaratmayalım. Unutmayalım, ünlü ressam Van Gogh da bipolardı, oyuncu Catherine Zeta-Jones da. İkisi de kimseye zarar vermedi…
*
TGC kimi kınadı?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu açıklama yaparak, "Son dönemde gazetecilerin isimlerini ve kurumlarını sayarak hedef gösteren ve tehdit eden siyasetçileri" kınadı.
"Siyasetçilerin gazetecileri tehdit etmesi suçtur" denilen açıklamanın enteresan tarafı, böyle bir kınamaya gerek duyulmasının asıl nedeninin belirtilmemesiydi. Kimin "son dönemde" hangi gazetecileri tehdit ettiği yazılmamıştı, açıklamanın muhatabı yoktu! "Siyasetçiler" denilerek gazetecileri hedef gösterenler anonimleştirilmişti…
Halbuki o gün gazetecileri ve medya kuruluşlarını suçlayan, tehdit eden, hedef gösterenler MHP Genel Başkan Yardımcıları Feti Yıldız ile Semih Yalçın’dı. Feti Yıldız, Halk TV’deki "Kırmızı Çizgi" programında konuşan Gözde Şeker ve İbrahim Kahveci’yi "müfteri" olarak niteleyerek hedef göstermişti. Semih Yalçın da Halk TV, TV 100 ve Sözcü TV ile bu kanallarda programa çıkan gazeteciler Barış Yarkadaş, Bahar Feyzan, Ali Kemal Erdem, Osman Sert’i "MHP muarızı tipler" olarak adlandırarak ağır bir dille suçlamış, hakaretler yağdırmıştı Yalçın, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’yi de "canlı bomba" olarak niteleyerek "MHP muarızı tipler" dediği öbür gazetecilerle birlikte anmış, ona da bir kez daha hakaret etmişti.
Nitekim aynı gün CHP Sözcüsü Deniz Yücel, "Açıklamada isimleri geçen gazetecilerin saçlarının teline zarar gelirse bunu Semih Yalçın’dan biliriz" diye isim de vererek tepki gösterdi. Aynı şekilde Çağdaş Gazeteciler Derneği de MHP’nin adını anarak, tehdit diline karşı çıktı.
Failin bu kadar aleni olmasına rağmen TGC’nin, açıklamada isim vermemesinin tek anlamı olabilir; kınamış gibi yapmak ama MHP’yi de kızdırmamak…
"Faruk Bildirici: İspanyol gazetecinin de başı dikti" haberi, 17 Haziran 2024 tarihinde yazılmıştır. 17 Haziran 2024 tarihinde de güncellenmiştir.

YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.